Orta Macaristan’da Osmanlı ilerleyişini durduran ve Rus Çarını savaş için cesaretlendiren bu muharebe Osmanlı’nın II. Viyana Kuşatmasında önemli etken rollerden birini üstlenmektedir.
Vezir-i âzam Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa sadarette bırakıldığı için yoluna devam etti. Belgrat’ta büyük bir Avusturya ordusunun Salankamen taraflarında bulunduğu haber alındı. Veziriazam danıştığı ordu ileri gelenlerinin eyalet askeri ve Tatar kuvvetlerinin gelmesinin beklenmesi teklifine rağmen Salankamen’e harekete karar verdi. 19 Ağustos 1691 günü Osmanlı ordusunun ansızın saldırıya geçmesi karşısında, eksiklikleri öğrenerek cesaret alan Prens Lui komutasındaki 50 bin yaya ve elli bin atlıdan oluşan Avusturya ordusu da savaşa girdi. Osmanlı topçusunun karşı tarafa verdiği ağır zayiata rağmen sayıca kalabalık olan düşman hızla ilerlemiş ve siperlerde göğüs göğse çatışmalar meydana gelmiştir. Osmanlı askerinin şiddetle karşı koyması yüzünden bozulmaya başlayan Avusturya ordusu, bu sırada askere cesaret vermek için ön saflarda kahramanca savaşan veziriazamın alnına isabet eden bir kurşunla ölmesi üzerine bozgundan kurtulmuş, serdarsız kaldığı için panikleyen ve disiplinden uzaklaşan Osmanlı ordusu beklenmedik bir yenilgi almıştır. Böylece zafer kazanmak üzere olan Osmanlılar ağırlıklarını cephede bırakarak Belgrat’a çekilmek zorunda kalmışlardır. Ancak Avusturya ordusu Osmanlıları takip edememiştir. Bunda Tuna’da Avusturya ordusuna lojistik destek sağlayan 800 kayıklık bir filonun Osmanlı donanması tarafından batırılmasının da payı olsa olasıdır. Ali Paşa 1692 ilkbaharında sefere çıkmış, fakat savaş olmadığı için Belgrad’ı tahkim ile yetinmiştir. Savaş olmamasının muhtemel sebebi, Avusturya’nın Fransa ile tekrar çatışmaya girmiş olmasıdır. Bu durumu, Avusturya’nın, İngiliz ve Felemenk elçileri vasıtasıyla barış girişiminde bulunması da açıklamaktadır. Ancak tarafların tekliflerinin kabul edilemez oluşu sebebiyle barış sağlanamamış ve ertesi yıl da Avusturya Belgrat’ı kuşatınca savaş tekrar başlamıştır. Yeni Veziriazam Bozoklu Mustafa Paşa 1693 yılında Erdel’e hareket etmişken, kuşatmayı duyunca yolunu Belgrat’a çevirmiştir. Bunu duyan Avusturya, Kırım Hanı ve Tökeli İmre tarafından desteklenen Osmanlı ordusu ile karşılaşmak istemeyerek, 36 ilâ 37 gündür sürdürdüğü kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Böylece kuşatmadan kurtarılan Belgrad tekrar teçhiz ve takviye edildi.1
Ertesi yıl tekrar harekete geçen Osmanlı ordusu (1694) Sürmeli Ali Paşa komutasında Petervaradin'i karadan ve nehirden kuşatma cesaretini gösterdi. Ancak cephane ve zahire getiren gemilerin düşmanın hücumuna uğraması, kış mevsiminin yaklaşması ve siperlerin suyla dolması üzerine kuşatma kaldırıldı. Ordu Belgrad’a çekildi.2
Böylece II. Ahmed döneminde Avusturya ile yapılan savaşlarda Belgrad’ın kurtarılması en önemli başarı olarak kaldı. Mustafa tahta geçince bu başarıyı gölgede bırakmaya kararlaydı. Henüz tahta geçeli bir hafta olmadan Avusturya üzerine bizzat bir sefere çıkma niyetinde olduğunu ilan etti. Nitekim 30 Haziran 1695 günü Edirne’den Belgrad’a hareket etti. Burada toplanan harp meclisi Lugoş, Lipve ve Şebeş gibi kalelerin ele geçirilmesine karar verdi. Lipve, civarındaki kalelerin düşmesi sayesinde kısa bir sürede fethedildi. Halbuki burası dört seneden beri Avusturya tarafından sürekli güçlendirilen ve muhafız bulundurulan bir kaleydi. Buranın alınması orduda
moralleri yükseltti. Bu kolay fetih üzerine Lugoş’un da alınmasına kara verildi. Bu işle görevlendirilen Rumeli Beylerbeyi Mahmut Paşa'ın tahmininden daha büyük bir kuvvetle karşılaşması üzerine, padişah asıl ordusunu da buraya yönlendirdi. Lugoş civarında gerçekten de büyük bir muharebe olmuş ve üç saat gibi kısa bir sürede Osmanlı ordusu kesin bir zafer kazanmıştı. Osmanlılar bu fetihlerle, II. Viyana seferinden beri süregelen savaşlarda ilk ve önemli zaferini kazanmış oldu. Savaş sonunda 12 top, sayısız tüfek ve çok miktarda mühimmat ve zahire de ganimet olarak alındı. Ayrıca Avusturya orduları komutanı General Veterani savaş sırasında kaçarken öldürülmüştür. Lugoş ve müteakiben alınan Şebeş kaleleri yıkılmıştı.3
Ertesi yıl (1696) sefer mevsiminde II. Mustafa tekrar Avusturya seferine çıkmak üzere hareket etti. Bu seferin ilginç bir tarafı da vardı. Devlet hazinesinde sefer hazırlıkları için para bulunmadığından, devlet erkânından durumu müsait kimselere masrafı kendilerine ait olmak üzere asker tedarik etmeleri emredilmişti. Ayrıca bostancı ocaklarından da ilk kez 1500 bostancının sefere katılması uygun görüldü. Bu yapılan uygulama aslında devletin içine düştüğü durumu da belgelemektedir. İşte bu şekilde oluşturulan ordu, Temeşvar’ın Avusturya kuvvetleri tarafından kuşatıldığı haberinin karargâha gelmesi üzerine buraya doğru yola çıktı. Avusturya ordusu kuşatmayı kaldırıp, çekilmesine rağmen, Osmanlılar düşmanı takip ettiler ve Ulaş denilen yerde meydan muharebesine zorladılar. Avusturya ordusu ricat halinde olduğundan toparlanamadığı için adeta bozguna uğradı ve bir hayli kayıp verdi. Ordu zafer sonrası Temeşvar’ı tahkim ederek Belgrad’a oradan da Edirne’ye döndü.4
Fakat II. Mustafa Avusturya’yı dize getirmeye kararlıydı. Nitekim ertesi yıl (Nisan 1697) üçüncü defa Avusturya seferi için yola çıkıldı. Bu defa Peter Varadi'nin kuşatılmasının Belgrad’ın güvenliği için elzem olduğu kanaati ordu erkânının bir kısmında hakim görüş idi ise de, bu kuşatmanın güç olacağını öne süren tarafın görüşü, yıldızı bu tarihten sonra parlayacak olan Belgrad Muhafızı Amcazade Hüseyin Paşa’nın uyarılarına rağmen kabul edildi. Bu görüşme ve tartışmaları izleyerek yazan tarihçi Raşid Efendi, ilk görüşün daha isabetli olduğunu, çünkü ikinci seçenekte ordunun aşması gereken Tımış, Bega ve Tisa gibi bir sürü nehir bulunduğunu kaydeder. İlk görüşü savunanların bir başka endişesi ise ordunun nehir geçme esnasında baskına uğraması ihtimaliydi. Üstelik ordu içerisinde “ayrımcılık ve çekişme” düşman tarafından da casuslar sayesinde öğrenilmişti. Nitekim korkulan oldu. Osmanlı ordusu, Tisa nehrinin Zenta yakınlarında geçilmesi esnasında Avusturya orduları kumandanı Prens Eugene’in baskınına uğradı. Henüz ordunun sekizde biri nehri geçmişti. Bunlar arasında Vezir-i azam Elmas Mehmed ve çok değerli 13 beylerbeyi, yüzlerce bey ve yeniçeri zabiti de bulunuyordu. Bütün alınan tedbirlere ve ordunun kahramanca dövüşmesine rağmen kendilerinden altı kat büyük Avusturya ordusu karşısında tutunamayıp, hezimete uğradılar. Bu ordu tamamen kaybedildi. Nehir üzerindeki köprünün yıkılması sonucu karşıya geçenleri asıl Osmanlı ordusu uzaktan seyretmek ve dua etmekten başka bir şey yapamadı (11 Eylül1697)5
İşte bu bozgun, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderinin belirlendiği bir andı. Ordu içindeki çekişmeler bu yenilginin en önemli nedeniydi. II. Ahmed döneminden itibaren Avusturyalılara üstünlük sağlandığı bir dönemde alınan bu mağlubiyet bir yanda Osmanlı ordusunun moralini olumsuz etkilerken diğer yanda başbakanlık mevkiisine yükselen genç, fakat tecrübeli Prens Eugene ve ordusu ile diğer müttefiklerini cesaretlendirmiştir. Ayrıca bin bir güçlükle toplanan ordu da büyükkayıplarla karşı karşıya kalmış, 74 top, 3 çifte darbzen ve 500‟ü aşkın zahire arabası kaybedilmiştir. Bu yenilgiyle Orta Macaristan’daki Osmanlı ilerleyişi durmuş, kaybedilen toprakların geri alınması ümidi kalmamıştır. Padişah da bir daha asla cepheye dönmemiştir. Bir diğer önemli gelişme de bu yenilgiyi fırsat bilen genç Rus çarı Petro'nun Osmanlılara savaş ilan etme kararıdır.
DİPNOT
1-Silahtar, II, s. 685.
2-Silahtar II, s. 750
3-5 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 558-59
4-Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 562-63.
5 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 566
English: https://xsayfa.com/en/battle-of-salankamen
Hiç yorum yok