X Sayfa
X Sayfa
X Sayfa

Nobel Ödüllü Türk, Aziz Sancar ve Bilime Katkıları

Nobel Ödüllü Türk, Aziz Sancar ve Bilime Katkıları

"Çok çalışın. İşler iyi gitmediğinde inatçı olun. Fatih Sultan Mehmet'in dediği gibi 'Ya ben onu alırım ya o beni alır' o düşünceyle iş yapın. Memleket sevgisini unutmayın. Memleket sevgisi olmadan bir şey yapılmaz."

Prof. Dr. Aziz Sancar 1946 yılında Mardin Savur’da dünyaya gelmiş 8 kardeşin yedincisidir. 1963 yılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitirmiştir. Aziz Sancar Biyokimya dalında lisansüstü çalışmalar yapma isteğini hocasıyla paylaştığında, hocası en azından bir süre doktorluk yapmasını tavsiye etmesi üzerine Sancar, hocasının tavsiyesine uyarak dünyaya geldiği Savur’da iki yıl doktor olarak görev yaptıktan sonra, Dallas’ta Teksas Üniversitesi’nde doktorasını, moleküler biyoloji dalında DNA onarımı üzerinde 1977 yılında tamamladı. Sancar yine DNA onarımı dalında Yale Üniversitesi’nde doçentlik tezini tamamladı. 1982 yılında University of North Carolina at Chapel Hill’de (Kuzey Karolina Üniversitesi) biyokimya ve biyofizik alanlarında çalıştı. Burada da DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışan Aziz Sancar, 288 makale ve 33 kitap yayınladı. ABD’de Ulusal Bilimler Akademisi ve Amerikan Sanat ve Bilimler Akademisi, Türk Bilimler Akademisi üyeliği bulunmaktadır.

Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sanca ile evlidir. Eşiyle birlikte ABD’de yaşayan Türk öğrencilere yardım etmek ve TÜRK-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı’nı kurmuştur. Vakfın Kuzey Carolina eyaletinde ‘’ Carolina Türk Evi’’ isimli bir misafirhanesi de bulunmaktadır.

Yaklaşık 40 yıllık araştırma kariyeri boyunca bir çok ödül alan Sancar sonunda DNA onarım mekanizmaları konusunda yaptığı buluş ve çalışmalar nedeniyle 2015 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülmüştür.

AZİZ SANCARIN BİLİME KATKILARI

Maxicell Yöntemini Geliştirmesi

Aziz Sancar bakteri hücresi içindeki kromozomun UV ışınlarının etkisiyle yok edilip Plazmid’in sağlam ve tek başına hücre içinde bırakıldığı Maxicell yöntemini geliştirdi. Örneğin plazmide aktarılan genler ve bunların protein ürünleri bakterinin kendi genleri ve proteinlerini araya karışmadan incelenebiliyor.  Aziz Sancar bu yöntemi aslında DNA onarımında görevli enzimleri saflaştırmak için geliştirmiş ancak yöntem literatüre geçmiştir. Ayrıca Maxicell terimi Oxford biyokimya ve Moleküler Biyoloji Sözlüğü’ne de girmiştir.

Fotoliyaz Enzimi Keşifleri

Teksas Üniversitesi’ndeki doktora çalışması sırasında, bakterilerde UV ışımadan hasar görmüş DNA’yı onaran fotoliyaz enzimini kodlayan geni klonlamayı, yani genomdan ayrı olarak elde etmeyi, ayrıca bakterinin bu enzimi fazladan üretmesini sağlamaya başarsa da bu çalışmayı rafa kaldırdıktan yıllar sona bu enzime geri döndü ve bakterideki fotoliyazın DNA’yı onarma mekanizmasını açıklığa kavuşturdu. Fotoliyazın insanda bulunan bir karşılığının, kirkadyan saati adı verilen biyolojik vücut saatinin işlemesinde rol oynadığının gösterilmesine yardım etti.

Nükleotid Kesip Çıkarma Onarım ve Mekanizmasını Aydınlatması

Aziz Sancar’ın kendi söylemiyle ‘’ en büyük memnuniyeti ve nadiren bulduğu sükuneti hissettiren’’ buluşlarından biri. Bu onarım mekanizması 1964 yılında keşfedilmiş olmasına rağmen detayları bir türlü çözülememişti. Çalışmaya önce bakterilerle başlayan Sancar bu enzimin, bakteri DNA’sındaki hasarlı nükleotidleri çıkarırken bu nükleotidlerin çevresindeki 12 nükleotidi de kesip attığını keşfetti. Sancar bu onarımın insanlarda gerçekleşen versiyonunu da araştırdı. İnsanlarda durum biraz daha karışıktı. Aziz Sancar geliştirdiği bir testle, insanlarda DNA’daki hasarlı nükleotidlerin çevresindeki 27 nükleotidin nasıl kesilip atıldığını ve doğru nükleotidlerin bu boşluğa nasıl yerleştirildiğini buldu. Bu mekanizmanın 16 gen tarafından sentezlenen 16 proteinle işlediğini keşfetti. Aziz Sancar Nobel Ödülü’ne özellikle bu başarılarından dolayı layık görüldü. 2015 yılının Mayıs ayında ekibiyle birlikte insan genomundaki DNA onarım genlerinin bütün bir haritasını yayımladı.

Transkripsiyona Bağlı DNA Onarım Mekanizmasını Açıklaması

Aziz Sancar ‘’ biyokimyası güzel, verileri güzel, sunuşu güzel’’ diye tanımladığı keşfi için aynı zamanda ‘’Yunus Emre destanım’’ diyor. DNA’daki hasar onarılırken, örneğin protein sentezlenen bölüm protein sentezlenmeyen bölüme göre daha etkin ve hızlı onarılır. Bu bilinin bir şeydi, ancak mekanizması çözülememişti. Transkripsiyon, bir proteinin sentezlenme sürecinde RNA adlı aracı molekülün, proteinin genindeki koda uygun olarak sentezlenmesidir. Böylece genin bilgisi RNA’ya aktarılmış olur. Protein de RNA’daki koda göre sentezlenir. Sancar ve asistanı trankripsiyona bağlı DNA onarımına başlayan enzimi saflaştırıp mekanizmasını çözerek tüm mekanizmayı tek bir makalede açıkladı.

Protein-DNA Bağlanmasında Moleküler Arabulucuyu Keşfetmesi

Aziz Sancar moleküler biyolojinin en temel konularından biri olan Protein-DNA bağlanması konusunda yaptığı araştırmalar sonucunda bilime bir katkı daha yapmış ve moleküler arabulucu protein kavramını literatüre sokmuştur. Sancar proteinlerin vücutta DNA’ya bağlanabildiğini ancak bunun labaratuvar koşullarında, bir deney tüpünde gerçekleşmediğini görmüştü. Bunun üzerine proteinin DNA’ya bağlanması için aslında devreye başka bir proteinin girmesi gerektiğini fark etmiş ve bu proteine de ‘’ moleküler arabulucu’’ adını vermiştir. Moleküler arabulucu proteinler, DNA’ya bağlanacak olan proteinin üç boyutlu yapısında değişiklik yaparak DNA’ya bağlanmasını ve böylece yarı-kararlı bir DNA-Protein kompleksinin oluşmasını sağlıyor. Bağlanmanın gerçekleşmesinin ardından arabulucu protein bu kompleksten ayrılıyor.

Kriptokrom ve Biyolojik Saat Konusundaki Keşifleri

Aziz Sancar, 1996 yılı Mayıs ayında Türkiye’den ABD’ye giderken uçaktaki bir dergide jetlag hakkında bir makale okudu. Bu makale bilime yapacağı önemli katkılarından altıncısıydı. Pek çok canlıda 24 saatlik bir iç saat olan biyoliojik saat insan vücudundaki çeşitli metabolik olayların düzenlenmesinde rol oynuyor. Sancar makaleyi okuduğunda insanda DNA onarımı etkinliğini göstermeyen fotoliyaz enzimi ışıktan etkilenen özellikte olduğu için aklına insanda fotoliyaz benzeri genlerle kodlanan proteinlerin, günışığı döngüsüyle uyumlu biyolojik saatimizle ilişkisi olabileceği fikri geldi. O sıralarda tek bir biyolojik saat geninin varlığı biliniyordu. Sancar fotoliyaz benzeri bu gene Kriptokrom(CRY) adını verdi. CRY1 ve CRY2 genlerinde mutasyon oluşturduğunda biyolojik saatin bozulduğunu gözlemledi. Ardından bu konuda çalışan başka araştırmacılar da başka biyolojik saat genleri keşfettiler. Biyolojik saatle ilgili bu keşfi Aziz Sancar’a 1998 yılında Science Dergisi’nin yılın molekülü yarışmasında ikincilik kazandırdı.

-İslam Bilimi Tarihi(1470-2017) C.5, Maviçatı Yayınları.

 

Bunları da okumak isteyebilirsiniz

Hiç yorum yok

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir