Geçenlerde Kocaeli Arkeoloji Müzesine gittiğimde müzenin dışında gelişi güzel ve bazıları da ters konulmuş bir takım mezar taşları, çeşme yazıtları gördüm. Hiçbirinin tahlili, çevirisi yapılmamış şekilde kimsesiz bırakılmış. Yanından geçenler ise burada ne yazıyor, bunlar nedir, ne için yapılmış, bunları kim yapmış ve en önemlisi bu Arapça alfabe ile burada ne demek isteniliyor gibi sorulardan uzak sadece bir takım Arapça sözcüklerden ibaret taş yığını olarak görüyorlar. Peki neden insanlarımız atalarının mezarını bile okuyamaz durumda? Öncelikle ne yazık ki vatandaşlarımız tarih şuurunu kaybetmiş durumda. Sorsan hepimiz üç kıtada hüküm sürmüş Osmanlı torunuyuz ama üç nesil önceki atamızın mezar taşını dahi okuyamıyoruz.
Osmanlıca öğrenip mezar taşları okumak sadece tarih öğrencilerine ve akademisyenlere bırakılmamalı. Osmanlı tarihi sadece tarih okuyanların, tarih hocalarının ve akademisyenlerin tarihi değildir. Hepimizin tarihidir. Tarih öğrenimi bütün topluma indirgenmelidir. Buna topyekûn sahip çıkıp tarih şuurunu oluşturmalıyız.
Mezar taşlarımız bizim kimliğimiz ve şuurumuzdur. Her mezar taşımız bize bir şeyler söylemek ister ve gelin hep birlikte kulak verelim. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Osmanlı’da sıradan avam halkının mezar taşları görkemli bir şekilde yapılmaz. Toplumda belli bir statüye sahip kimselerin mezarları yapılır. Osmanlı’da mezar işçiliği; sanat, zarafet, estetik anlamında doruğa ulaşmıştır. Aslında her mezarın bir hikayesi var. Bize söylemek istediği bir şeyler var. Bunu öncelikle mezarın yapılış bicimi motifler ve süslemelerden anlayabiliriz. Mezarın yapılış biçimi bize vefat etmiş kimse hakkında bilgiler vermekte. Bu vefat eden kimdi, toplum içerisinden nasıl bir konuma sahipti, mesleği, kadın mı erkek mi, Seyfiye(yönetici) mi, Ulema (İlmiye) mı, Kalemiye (İdare) mi? gibi sorularımıza mezar taşının biçimine bakarak cevap bulabiliriz. Şimdi birkaç fotoğraf örneği ile devam edelim.
Osmanlı’da daha civanken Allah’ın rahmetine kavuşan bir kadının mezarı. Genç yaşta vefat ettiğini göstermek için mezarın baş tarafı duvak ile süslenmiş aynı zamanda ayak kısmında kırılmış bir gül goncası işlenmiştir.
Osmanlı’da bayan mezarları, onların fıtratına uygun inşa edilirdi. Kadını anımsatan gül, gonca, buket, çiçek mezar taşlarına işlenirdi.
Sarık şeklinde inşa edilen mezar taşları ise burada yatan kimsenin şeyhülislam, kadı, müftü, imam ve derviş gibi ulemaya ait mezar taşlarıdır.
Kallavi kavuklar ise üst düzey devlet adamlarının mezarda yattığını göstermektedir. Bunlar sadrazamlar, vezirler, kaptan-ı deryalardır.
Osmanlı’da burma başlıklı mezar taşları; burada yatan kimsenin bir paşa, defterdar gibi üst düzey devlet adamlarının orada yattığını göstermektedir.
Yine Osmanlı’da önemli bir konuma sahip Yeniçeriler vefat ettiğinde başlıkları mezarlarına işlenip burada yatan kişinin bir asker oluğunu göstermektedir.
Örneklerde gördüğümüz gibi fevkalade bir ustalıkla ince ince nakşedilmiş mezar taşları bir sanat eseri olarak karşımıza çıkıyor. Bu müthiş sanat eserleri biz ve atalarımız arsında manevi bir bağ kurmaktadır. Bu bağa sımsıkı tutunmak için onları öncelikle okumamız sonra anlamamız gerekir. Onları anladıkça bir bilincimiz ve kimliğimiz oluşacaktır.
Hiç yorum yok