Geç kalınmışlık hanesindeki sayılar büyüdükçe işleyişindeki aksaklıklarla doğru orantılı bir seyir izliyordu günleri. Dışarıda güzel bir hava varken geç kalmak, ıskalamak anı. Seyircisi olmak birçok şeyin. Galiba, dedi benim payıma düşen de buydu. Buna şimdi, şu an kanaat getirmişti. Dilindeki ıslıkla rasat ederken sokağı bir ezber, onu gördü. Kirpiklerinde asılı kalan tüm yaşamak sevinciyle aydınlık bir yüzde birbirine koşuyordu şen çocuklar gibi aynı kirpikler. Uzunca zamandır böylesi bir yüzle muhatap olmamış olduğundan geçmiş zamandan bir râyiha yayıldı tüm sokağa. Serin gölgesi tıpkı bir zamanlar kendisininki gibi yerde uyuklayan kediye değdi. Görüyor ve biliyordu ki kedi bu gölgeye müteşekkirdi. Ardı sıra yürümek istedi yahut sığmak gözlerine. Yaşamak nerde, ne zaman? Bunun bir önemi yoktu insanoğlu pekâlâ bir göze sığıp oradan tüm dünyayı seyredebilirdi.
Eskiden, çok çok eskiden dünyaya açılan bir duraktan son kez eve gelmiş bir daha eskisi gibi olamamıştı. Geri dönmek? Bu da pek mümkün olmamıştı, bilindik masaldır çocuklar evden uzaklaşırken yola ekmek kırıntıları serpiştirip dönmeye bir iz bıraktığı o ise ekmeğin kutsiyetine binaen yerde gördüğü tüm kırıntıları öpüp başına koymuştu. Belki de bu yüzden masaldaki çocukların da eve dönmesi epey zaman almıştı. Kimse masalın sonrasını merak etmezken onun sonların sonralarından da haberdar olması pek çok kez can sıkıcıydı. Masumu olduğu bu şeyin müsebbibi ilan etmişti kendini. Pişman mıydı, belki de.
Aydınlık ilerleyedursun o çoktan malum lokasyonda tramvayı beklerken bulmuştu geçmiş zaman yüzünü. Paçalarında az evvelki yağmurlu suya bilinçli bir şekilde atlayışından kalan izlerle suç ortağına gülümsemişti. Evdekilere ne diyeceklerini çok da düşünmeden göğe bakarken havada asılı kalan o ışıklı şeyi gördü. Karanlık gecede nasıl da süzülüyordu. Takip ettiği bu nesne bir müddet sonra bir çocuğun avuçlarındaydı. Çocuk, alıp bir çubuğa taktı bu şeyi ve gerdirerek yeniden gökyüzüne uğurladı. Nefesini sıkıca tutup ışıklı şeyin peşinden gökyüzüne dikti gözlerini ta ki o, yeniden çocuğun avucunda teskiniyet bulana kadar. Neden sonra yanındakine ne muazzam şey değil mi demişti. O akşam düşünde o çocuğu ve oyuncağı gördü bir de neşesini. Ertesi gün o şey kendisine hediye edilmişti. Birkaç kere fırlatmayı denediler ancak muvaffak olamadılar, sakladı kitaplığının en güzide yerine. Bu saklamak huyuda bazen çok can sıkıcı olabiliyordu, insanlar hikayelerini bilmediği bu şeyleri çok kez gereksiz bulup evden atılacaklar listesinde baş sıraya koyabiliyorlardı. Kimse bu şeyin o gece havadaki binbir renk içerisindeki süzülüşünü görmemişti. Bunun için onları suçlayamazdı ama n’olurdu sanki sessiz kalınabilseydi varlığına. Onlar konuştukça bizimki susarak yer kaplıyordu evrende, yorgun bir cümleden müteşekkildi tüm savunması. Etrafındakiler konuştukça uzun uzun yollar, yıllar aştı cümle, boşluğa savruldu her defasında önemsizcesine. Takatsiz varlığı teslimiyete meftun olmuş şekilde gece gündüz yol aştı aynı cümle. Sese dönüşmek istedi; dil, dillendirmedi. Seslerinin boğumlanma noktası bile yoktu. Sazın hüznü kolaçan etti bazı. Öylesine boşluk, öylesine hiçlik… Hissettiği boşluğa darıldı bir ara. O sustukça aydınlık yüzdeki bir çift gözün de gözbebekleri yıkandı, aynı kirpikler seyre daldı bu işgali. Birbirine kavuşamadı bir müddet. Ta ki ses takat getirip onu kulaklara buyur edene kadar. Sonrası sert hıçkırık, kirpikleri bir hışımla kucakladı birbirini, yıkandı gözler bir damla yaşla. Akşamüstleri çıktığı fakültesinin güzelim dertleri yoktu yanında, evinde bekleyen bir çift âmâ ihtiyar göz de. Büyük harflerle yazmaya başladı özlemlerini. Ne güzeldi okumak bir şiiri ve ellerini leyli gecede bir kitabın saçlarında gezdirmek yahut dünyaya açılan bir durakta tramvay beklerken sapandaki taş misali gökyüzüne atılan o ışıklı şeyin seyri.
Kim bilir belki de diye mırıldandı belki de bu yüz hep aydınlığa bakacak ve mesut bir hayat yaşayacak. Aydınlık yüz çoktan kaybolmuştu. Sütçü arabaları sokağa girmiş balkonlardan sepetler bırakılmıştı aşağıya. Erik ağaçları meyveye durmuş, eşiğinde durduğu odanın içi radyodan gelen şarkıyla dolmuştu.
Hiç yorum yok