X Sayfa
X Sayfa
X Sayfa

İstanbul'un Tarihi, Kültürel Dokusunun Nasıl Bozulduğunun Traji-Komik Anlatımı

İstanbul'un Tarihi, Kültürel Dokusunun Nasıl Bozulduğunun Traji-Komik Anlatımı

Türk tiyatro geleneğinde Hacivat-Karagöz ve Meddahlıktan bu yana birçok toplumsal olaylar, tiyatrolara konu olmuş, bu oyunlarda toplumun içinde bulunduğu durum mizahi bir şekilde anlatılmıştır. Örneğin; Namık Kemal’in 1972 yılında yazdığı “Vatan Yahut Silistre” isimli eseri dönemin karamsarlığını yansıtarak halka milliyetçilik duygusu aşılamış fakat dönemin Osmanlı Padişahı Abdülaziz tarafından Namık Kemal sürgüne gönderilmiştir.

Cumhuriyet döneminde ise Nejat Uygur’un kurduğu Kabare Tiyatrosu hem siyasi hem toplumsal mizahlar içerir. Bu oyunlara bakarak dönemin özellikleri hakkında fikirler edinilebilir. Bizim konumuz ise 1980 yılında Ferhan Şensoy’un kurmuş olduğu “Orta Oyuncular” isimli tiyatro grubudur. Bu grubun içinde Münir Özkul, Baykal Kent, Erol Günaydın, Rasim Öztekin gibi ustalar yer alırdı. Bu oyunların yazarlığını Ferhan Şensoy üstlenmiş, özellikle toplumun dokusunun nasıl bozulduğu, tarihin nasıl yok edildiğini mizahi bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Şimdi gelelim yazımızı yazmamıza vesile olan 1988 tarihli “İstanbul’u Satıyorum” isimli tiyatro eserine.

Yanlış duymadınız bu oyunun ismi İstanbul’u Satıyorum evet... Oyunda, Gülhane Parkından başlayarak İstanbul’un zengin iş adamları tarafından hangi amaçlarla yok edilmeye çalışıldığı ve bunlar yapılırken halkın gözünü boyamak için nelere başvurulduğu anlatılır. İstanbul’un koruyucusu rolünde ise Münir Özkul’un canlandırdığı Mimar Sinan yer alır.

Bu iş adamları Gülhane Parkı’nın konumundan dolayı çok güzel bir yer olduğunu vurgu yaparak buraya büyük gökdelenler yapmak ister. Hatta biraz daha ileriye giderek Karaca Ahmet Mezarlığına bile değinir. Bahsettiğimiz iş adamlarının tarihten bihaber olduğunu şu cümle net bir şekilde ortaya koyar. “Her yere, padişahın, paşanın sarayı diyorlar, yalan efendim bunlar! Tamamen uydurma… O zamandan bu zamana yaşayan adam var mı nereden biliyorlar.” Yaptıklarının güzel bir şey olduğunu da Ferhan Şensoy’dan dinleyelim. “Üçünüz bir olup ufak tefek arsalar kapatıyormuşsunuz. Yarın gazeteler ne yazacak? Kartal, yine halkımızın hizmetinde konut sorununuz halloluyor, inşaatımız size İstanbul’dan daha İstanbul oluşturuyor, İstanbullular gözünüz aydın. Daha çağdaş, simetrik, geometrik, New York gibi İstanbul için yerinizi almakta acele edin.” Sanırım bu cümleler birçok şeyi ifade etmekte yeterli olacaktır. İstanbul’un koruyucusuna gelelim şimdi.

“İstanbul nerede, İstanbul’u göremiyorum. Bizim İstanbul’umuzu nereye götürdünüz. Apartmanlardan yaptığım camileri göremedim. Hastaneler yaptım insanlar şifa bulsun diye, Dar’ul Kurralar yaptım insanlar ilim irfan sahibi olsun diye. Bunlar ihtiyaçtan yapılmadı mı hepsi sanat eseri.”

Oyunumuzun diğer ilgi çekici noktası ise Mimar Sinan ile Fatih Sultan Mehmet arasında geçen diyalogdur. Bu diyalogda Fatih Sultan Mehmet’i oynayan oyuncu şu cümleyi kurar. “Cenk ederek almışız İstanbul’u kefereden, şehir artık üç kağıtçının hokkabazın elinde, şimdi muhtar seçmezler beni aday olsam Fatihten, nasıl geri alalım İstanbul’u.”

 

Sözlerimi Münir Özkul’un şu tiradıyla bitirmek istiyorum. “Çaldıran seferine gittim Şark mimarisini gördüm, Mısır seferine gittim Mısır mimarisini gördüm, Boğdan seferine gittim, Batı mimarisini gördüm.”

 

Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen,

İki kazma kürek, iki de ırgat gerek.

Ancak, hadi gel yapalım desen,

Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.

Mehmet Akif Ersoy

 

Bunları da okumak isteyebilirsiniz

Hiç yorum yok

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir