1896 senesinde Rusya’da hükümet memurları resmen Kelam-ı Kadim’e saldırarak bazı ayet ve surelerin Kuran’dan çıkarılması için çabalayarak Din-i İslam’a taarruzları müslümanları tahrik etmiş, birçok kimsenin Türkiye’ye hicret etmesine sebep olmuştur. Bir iki sene sonra Rusya Merkezi Hükümetinin sükutu ile güvenli olunmuştu.
Bu sefer de Kazan’da bir Rus matbaacı tarafından Kelam-ı Kadime saldırılmıştır. Rusya’da Min’el Kadim olan mushaf-ı şerif ekseriyetle Hristiyan matbaalarında basılırdı. (Bundan on sene zaman zarfında Müslüman Matbaacı yok derecesinde az idi) Fakat, Mushaf-ı Şerif’in tasnifi için Hükümet-i Şeria tarafından Kazan ulemasından biri tayin edilerek pek az ücret karşılığında tasnif edilmiştir. Filhakika, bu mealde gayet ilmi, vicdani, ciddi adamlar da çalışmıştır. Bununla beraber Kazan’da basılmış mushaflarda daima matbaa hatası bulunurdu. Hata-sevap cetveli kullanmak sureti ile idare olunurdu. Öyle iken dahi o alimin elinde, düzeltilmesi mümkün hatalar bulunurdu. Vali’nin imzası bulunmadan Mushaf-ı Şerif basılamazdı.
Bu sefer de Kazan’da bir Rus matbaacının bilerek çoğu ayetleri tahrif ettiği haberi yayılınca, Rusya Müslümanları galeyana gelmişler. Her şehirde protestolar olmuş. Kazanda dahi, müslümanlar toplanacak olmuşlar, hükümet toplanmaya müsaade etmemiş. 22 Teşrin-i Sanide (Kasım) yalnızca ulemanın toplanmasına müsaade edilmiş. Birkaç defa tahkikat yürütülmüş ve tahkikat neticesinde matbaacının Mushaf-ı Şerif’in Ayetlerine saldırısı dışında valinin imzasını taklit ederek hıyanet ettiği sonucuna varılmıştır. Tatar gazetelerinin rivayetine göre matbaacının aleyhine dava açılacığı belirtilmiş.
Malumdur ki bu mühim mesele yalnız Rusya Müslümanlarının değil belki tüm müslümanların hukukudur. Lakin bizde çok garip haller var. Müslümanların dış görünüşüne bakacak olursak hepsi, dindar ve din için her şeyini feda eder gibi gözükmek ister. Bazıları ufak bir meseleden dolayı herkesi kafirliğe kadar suçlar, atar tutar. Sonra esas dinleri olan Kelam-ı Kadim-i, Hristiyan Mecusilere tabii eder. Bilahare Kuran-ı Kerim, saldırıya hedef olurken kimse sesini çıkarmaz. Hindistan’da beş milyon müslüman için Kuran-ı Kerimi, Mecusiler yayınlar. Kazan’da yirmi milyon müslümana, bu mukaddes kitabı, bir zamanlar, bir Rus din adamı tabii ederdi. Merkez hilafette dahi biliyor ki, kişiler ve ne gibi adamlar Mushaf-ı Şerif’in basılmasını iltizam etmişlerdir.
Umut: Amenna ve Sadakna, Kuran-ı Kerimi, Allah muhafaza eder, lakin korumak da bizim görevimiz, dinimizin emridir!
Bugün, Merkez Hilafette, Kuran-ı Kerim’in basılması büyük zahmet olmuştur. Böyle olmasaydı Kuran-ı Kerim, üç-beş kuruşa sokaklarda satılmazdı. Zaten biz de onda bir hürriyet olsa suistimal edilmezdi. Şeyh’ül İslamlarımız, bunu görecek derecede olup, engel olmazlarsa ne diyelim. Suistimal olayı, meydana çıktıktan sonra bilinir. Biraz basiretli, itibarlı olursak şüphesiz ki faydalı hallerde olurduk. Yalnız manevi fayda değil, Kur’an konusu, meşhit tarafından basılırsa, gayet büyük maddi faydalar da olurdu. Bu vasıtayla bir çok adamlar da doyardı ve birçok doymazların yine gözleri doymasa da biraz karınları doyardı. Sadık ve halis niyet ile hizmet edilirse hiç şüphesiz Mukaddes kitabımıza münasip muamele edilseydi ayaklar altına alınıp çiğnenmezdi.
Heyhat bunları düşünecek adam nerde? Hıyanet, bu gibi hallerden kaçacak Ehl-i İman nerede?
Amenna ve sadakna, Allah muhafaza eder. Bugün bir emir karşısında bulunuruz. Biz bu meseleyi, önceki ve sonraki Şeyh’ül İslamlar’a bildirdik, uygun görenler de oldu. Benim vazifem uyarıdır.
Abdelreşit
Bu yazı, Tatar Ceditçiler tarafından 1913-1914 yılları arasında İstanbul’da çıkartılan İslam Dünyası Dergisinin 1913 yılındaki 19.sayısından alınmış olup, günümüz Türkçesine Abdulsamet DALKIRAN tarafından aktarılmıştır.
Hiç yorum yok