X Sayfa
X Sayfa
X Sayfa
Bacıyân-ı Rum

Âşıkpaşazâde Tarihinde, Osmanlı’nın ilk döneminde zikrettiği dört topluluk vardır:

  1. Gâziyân-ı Rûm
  2. Âhiyân-ı Rûm
  3. Abdalân-ı Rûm
  4. Bacıyân-ı Rûm

Peki neydi bu oluşum; bazı tarihçiler bu ismin yanlış anlaşılma sonucu ortaya atılmış olduğunu ileri sürer ve Hacıyân-ı Rum veyahut Bahşiyân-ı Rum olabileceğine dikkat çeker. Ne var ki Âşıkpaşazâde de bu oluşumun Hacı Bektaş-ı Veli ile bir bağlantısı yazılıdır. Yazılan aynen şöyledir:

"Hacı Bektaş Sultan bunların içinde Bacıyân-ı Rum'u tercih etti ki, o Hatun Ana'dır. Onu kız edindi. Keşif ve kerametini ona gösterdi, teslim etti. Kendisi Allah'ın rahmetine vardı."

Bu yazında anlaşıldığı üzere o dönemde bu oluşum tüm Anadolu içinde bilinen bir oluşumdu. Alman araştırmacı Franz Taeschener'e göre o dönemde Türk kadınları böyle bir birlik oluşturacak kadar bilgi ve birikime sahip değildi. Bazı ünlü tarihçilerle birlikte Zeki Velidi Togan da bu teoriyi destekler. Yalnız, ortaya atılan farklı tezler ve o dönemdeki Türkmenlerin yaşayış şekilleri bunu pek tabii mümkün kılar.

Hacıyân-ı Rum, yani Anadolu hacıları veyahut Bahşiyân-ı Rum, yani Anadolu kâtipleri eğer o dönemde bilinen bir oluşum olsalar idi ya da büyük bir topluluk veya küçük bir zümre; bu dönemin herhangi bir beyliğinin veya âhiliğinin vakainamesinde ya da birkaç Bizans vesikasında bulunsalardı elbette göze çarpardı. Bacı ismi halen Anadolu'da kız kardeş, abla olarak kullanılmakta, yakın komşu ve akrabalar birbirlerine bu şekilde hitap etmektedir. Bu oluşumun âhilik sistemiyle birlikte sosyal, kültürel ve dini konularda yardımcı rol üstlenmesi pek tabidir.

Anadolu’da bazı âhi zaviyelerinin kurucuları arasında Sağrı Hatun, Bacı Ana, Savma Hatun gibi bazı kadın isimleri bu teşkilatın sadece bir kadınlar birliği değil aynı zamanda o dönemin söz sahibi güçlü bir birliği olduğunu da bize göstermektedir. Bâcıyan-ı Rum, bir âhi kolu olarak yetim, kimsesiz genç kızları himaye ederek onları sosyal dünyaya kazandırıyordu. Gerek dini gerekse örfi konularda bilgi sahibi de oluyorlardı. Ayrıca ev bark sahibi ve helal süt emmiş bir erkekle evlenmelerine de ön ayak oluyorlardı. Zaviyelere gelen konuklara yemek hazırlamada, savaş döneminde, savaş malzemeleri bakım ve onarımında yardımcı oluyorlardı. Hatta bazılarının bizzat savaşlara katılarak gazi ve şehit olduklarını, dönemin hayat şartlarını göz önüne alarak söylemek mümkündür. Daha önce belirttiğimiz gibi, konargöçer bir toplum olarak Türkler, her ferdi ile at binmede, pusat tutmada maharetli idi. Bu ayrıca bir zorunluluktu. Sürekli baskınlara göğüs germenin başka yolu zaten düşünülemezdi. Bâcıyan-ı Rum kurucusunun, Âhi Evren'in eşi Fatma Bacı olduğu tahmin edilmektedir. Bu tarz bir oluşum, sadece Türkler'de değil aynı zamanda binlerce yıllık kadim Anadolu medeniyetlerinde de izlenebilir. Bu, tâ Kbele kültüne kadar uzanan Anaerkil bir kültüründe yansıması olduğunu bize göstermektedir.  ( bkz. Amazonlar- Bakkhalar)

Sufiler, Anadolu'nun İslam ile değişen sisteminde kadının yerini daha güçlü kılarak Kuran'da erkeklerin kadınlardan üstün olduğu hakkındaki ayette bulunan erkek kelimesinin aslında er olduğunu ve kadınında erlik mertebesine ulaşabileceğini söylemişlerdir. (Nisa Suresi’nde erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu anlatan ayetin, Bektaşi sûfilerine göre yorumu farklıdır. Bektaşilere göre “Ricâl” kelimesi erlik mertebesine ulaşmış kimse manasını taşımaktadır. Pek tabii kadınların içinden erlik mertebesine ulaşanlar da erkeklerle eşit sayılmaktadır.) Bu da gösteriyor ki o dönemde kadının gerek örfi gerekse şer'i manada erkekten hiç bir farkı ve eksiği yoktur.

Bacıyân-ı Rum, kadınlarına şu ilkeleri benimsetmiştir: İşine, aşına, eşine sahip ol. İşine sahip ol; yani bilge ve becerikli ol ki evinin düzenini koruyabilesin. Aşına sahip ol; yani tasarruf et savurgan olma ocağın bereketli olsun. Eşine sahip ol; evine bağlı kalsın. Bu birliğin tarih sahnesinden nasıl ve ne zaman çekildiği bilinmemektedir. Fakat bu birliğin ruhunun, Türk tarihinin her evresinde özellikle yakın tarihimizde var olduğu yok sayılamaz bir gerçektir.  Tarihimizde ki yerlerini aynı zamanda zihnimize ve kalbimize de kazıyan Nene Hatun, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Fatma Seher hanım, Tayyar Rahmiye, Gördesli Makbule, Nezâhat onbaşı, Çete Emir Ayşe ve edebiyat dünyamızın güzide kalemlerinden Halide onbaşımızı da saygıyla anarak yazımı şu sözlerle bitiriyorum:        

"Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını: 'Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim.' diyemez." (M. Kemal ATATÜRK)

 

KAYNAKÇA:

TDV İslam Ansiklopedisi

Halil İbrahim İnal -Osmanlı Tarihi s. 45.

Aşıkpaşazade Tarihi s. 282.

Bunları da okumak isteyebilirsiniz

Hiç yorum yok

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir