X Sayfa
X Sayfa
X Sayfa
Eski Mısır Medeniyeti

Günümüz Mısır Medeniyetinden çok farklı bir yapı: ESKİ MISIR MEDENİYETİ.

Eski Doğu'nun önemli medeniyet merkezlerinden biri olan Mısır, Afrika'nın kuzeydoğusundadır. Asya'ya Süveyş Berzahı (berzah, iki karayı birbirine bağlar) ile bağlıdır. Kuzeyde Akdeniz ve doğuda Karadeniz'le çevrilmiştir. Batısı ve güneyi çöllerle kuşatılmıştır. Mısır'a hemen hiç yağmur yağmaz. Gökyüzü daima açık ve mavidir. Gündüzlere hakim olan parlak ve yakıcı bir güneştir. Geceler ise bütün çöllerde olduğu gibi serindir. Ortasından büyük bir nehir olan Nil geçmeseydi, Mısır, bir çölden, taşlık ve çıplak bir ovadan başka bir şey olmayacaktı. İşte bu yüzdendir ki, Mısır, her şeyini Nil nehrine borçludur. Heredotos'un dediği gibi, ''Mısır Nil'in bir armağanıdır''.

Nil, 6500 kilometrelik uzunluğu ile dünyanın en büyük nehirlerinden biridir. Nil'in iki kolu vardır. Bunlardan birincisi Habeşistan'dan gelen Mavi Nil (Göknil), diğeri ise Viktorya-Alber gölleri mıntıkasından gelen Ak Nil'dir. Güneyden kuzeye doğru akan Nil nehri, Mısır'a girmeden önce altı çağlayan (şelale) yapar. Bu çağlayanların kuzeyde sonuncusu Asuvan'dadır. Asuvan'dan sonra Nil, Akdeniz'e doğru gider. Yatağının sağında ve solunda kayalık tepeler vardır. Nil'in geçtiği vadi, yaklaşık 1000 kilometre uzunluğundadır. Bu vadinin genişliği ise 15 kilometredir. Hiçbir yerde 20 kilometreden fazla genişliği yoktur. Bu vadi bazen dar bir geçit olur. Kuzeye doğru, Kahire dolaylarında Nil bir takım kollara ayrılır ve "V" şeklinde bir üçgen oluşturur. Bu üçgen, çok eski zamanlarda Akdeniz'in bir körfezi idi. Nil, bu körfezi binlerce yıl taşıdığı çamurlarla doldurdu. Hala da her sene bir metre kadar doldurmaktadır. Bu suretle meydana gelen ovada, nehrin kolları ile sahilin resmettiği şekil, Yunan alfabesinin D'si olan deltaya benzetildiği için, Yunanlılar bu mıntıkaya ''Delta'' demişlerdir. Geniş delta ovasına Aşağı Mısır adı verilir. Nil'in uzun ve dar olan güneydeki geçitleri mıntıkasına da Yukarı Mısır denir. Bütün Mısır, Delta ve Nil vadisinden ibarettir. Bu dar ve uzun arazinin doğusunda Arabistan batısında Libya, güneyinde Nubya çölleri uzanır. Haziran'da Nil kıyıları kurur. Nehir artık yatağını doldurmaz. Sular hemen hemen çekilmiş gibidir. Bitkiler, hayvanlar, insanlar güçlükle nefes alırlar, Mısır ölecek sanılır. Fakat her sene hemen aynı tarihte, 20 Haziran'a doğru, Nil canlanır. Zira Habeşiştan dağları üzerindeki karlar erir ve aynı dönemde şiddetli yağmurlar yağar. Bu nedenle Nil; kabarır, taşar ve bütün vadiyi doldurur. Yalnız yüksek tepeler üzerinde yapılmış köyler, adacıklar halinde meydanda kalır. Bu köyler, yüksek yollarla birbirine bağlıdırlar. Irmağı tutan bentler, 15 Haziranda kaldırılır. Nil ilk taşmağa başladığı günlerde, güzel mavi rengini kaybeder. Yeşil ve sağlığa zararlı bir su akar. Bu Nil'in ''Bahri Gazal'' denilen bataklık güney mıntıkalarından getirdiği nebati maddelerden ileri gelir. Yeşil renge bürünen Nil, birkaç gün içinde daha kabarır ve bir defa daha rengini değiştirir. Bu defa suları, kırmızı bir çamurla doludur; kan gibi akar. Bu da ırmağın dağlık mıntıkadaki yatakları kenarlarından koparıp getirdiği volkanik topraklardan kaynaklıdır. Kırmızı renge bürünen Nil'in suyu serindir ve içilebilir. Ağustos ve Eylül aylarında Nil'in suları en yüksek seviyeye ulaşır. Sonra yavaş yavaş, Kasım ortalarında nehir yatağına çekilir. Çekilirken de bereketli bir çamur tabakası bırakır. İşte o zaman, ekime başlanır. Hafifçe toprağı sürdükten sonra, Aralıkta tohum atılır. Dört ay sonra sıkıntısızca mükemmel bir ürün elde edilir. İlkbaharda memleket muhtelif ürünlerle doludur. Genellikle başka yerlerde eski zaman insanları yiyeceklerini, giyeceklerini ve barınacakları yeri temin için, büyük emek ve zaman harcamak mecburiyetinde idiler. Halbuki Mısır'da toprak ve iklim, insanlar için hayatı kolaylaştırıyordu. Çünkü Nil, onlar için çalışıyordu. Nil nehri sayesinde Mısır da Mezopotamya gibi, dünyanın en verimli memleketlerinden biri olmuştur. Yılda iki, hatta üç defa ürün alınabiliyordu. Buğday, arpa, darı ve her türlü hububat ve sebze Mısır'ın eskiden beri yetiştirdiği ürünlerdir. Bakla, nohut ve mercimek, Mısır'da kendiliğinden yetişirdi. Nar, kayısı ve incir ağaçları boldu. Hurma ağaçları, ekseriya birçok desteler halinde toplu olarak bulunuyordu. Nil kıyılarında havuzlar ve kanallar boyunca birçok su bitkisi yetişirdi. Bu bitkilerden papirüs ve lotus meşhurdur. Papirüs liflerinden bir çeşit kağıt yaparlardı. Bu kağıtlara yazı yazarlardı. Papirüs özellikle Delta'da bulunurdu. Yemişini yedikleri lotus ise daha ziyade Yukarı Mısır'da yetişirdi. Bunun çiçeklerinden süs yaparlardı. Görülüyor ki, Mısır denilince akla Nil nehri gelmektedir. Çünkü Nil, Mısır insanların hayatına yön veren en önemli iki faktörden biridir. İkinci faktör ise güneştir. Gerçekten, Mısır memleketi için, güneşin tesiri çok önemlidir. Çünkü güneş, insanlar ve bitkiler üzerinde son derece olumlu tesirler yapar. Gerçek şu ki, Mısır memleketi üzerinden yaz kış hiç eksik olmayan güneş ışınları mikropları öldürür, insan ömrünü uzatır, kalplere rahatlık verir. Sıcaklık hayat şartlarını sadeleştirir, bitkilerin üremesini kolaylaştırır. Bunun içindir ki, Güneş sembolü bütün eski eserler üzerinde temsil edilmiştir. Çünkü, Eski Mısırlılar için güneş, dünyanın kralı gibi telakki edilmiştir. O güneş ki, hem korkunç hem de iyilik getiren sıcaklığı verir ve insanların maddi ve manevi hayatına tesir eder. Kainatın hakimi, nizamın ve hakkın sembolüdür. Eski Mısırlılar'ın edebiyatında ve dininde güneş çok önemli bir yer işgal etmiştir. İşte Eski Mısır medeniyetinin doğup geliştiği coğrafi bölgenin belli başlı özellikleri bunlardan ibarettir. Mısır'ın tarih öncesi (prehistorik) kültürleri, Avrupa'nın tarih öncesi devirleriyle mukayese edilerek tetkik edilmiştir. Bu devirler için genel olarak her yerde aynı terimler kullanılır. Mısır'ın tarih öncesi kültürlerinin, tarihi devirler için önemi büyüktür. Zira, m.ö. 3200'lerde Mısır Medeniyeti tarihi devirlere girdiği zaman (Mezopotamya medeniyeti de hemen hemen aynı dönemde tarihi devire girmiştir) nasıl bir çehre gösteriyorsa, 3000 bin yıl boyunca da hep öyle kalacaktır. Çünkü Mısır medeniyeti, bugünkü Japonya ve Çin'de olduğu gibi içine kapalı bir kültür çevresidir. Gerçekten m.ö. 8000'lerde ortaya çıkan herhangi bir kültür unsuru, bütün Mısır tarihi boyunca yaşantısını devam ettirecektir.

Avrupa prehistorik kültürleri gibi Mısır prehistoryası da üçe ayrılır:

  1. Paleolitik devir (Eski Taş Devri) M.Ö. 8000-7500
  2. Mezolitik devir (Orta Taş Devri) M.Ö. 7500-5000
  3. Neolitik Devir (Yeni Taş Devri) M.Ö. 5000-3500

Bizi burada en çok ilgilendiren dönem, neolitik kültürdür. M.ö. beş bininci yılda başlayan neolitik devirde birtakım yenilikler göze çarpmaktadır ki, bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Ziraatin Keşfi
  • Yerleşik Hayat
  • Seramik İmali

Gerçekten, neolitik devirde halk hayvancılığı ve ziraat yapmasını öğrenmişti. Nitekim, neolitik yerleşmelerde orak ve çekicin yanı sıra yanı sıra balık avı veya hayvan avlamaya yarayan çengeller ve diğer aletler bulunmuştur. Çok geçmeden bu insanlar, çömlekçiliği ve dokuma sanatını da keşfetmişlerdir. İşte Mısır'da Fayyum Gölü'nün ve Nil Nehri'nin kenarlarında timsahlarla ve her türlü yabani hayvanlarla mücadele ederek, yavaş yavaş merkezi bir monarşiye ilerlemenin ilk adımları, sözünü ettiğimiz neolitik devirde atılmıştır. Hemen belirtmek lazımdır ki, Mısır'ın neolitik ihtilali diğer memleketlerden farklı olmuştur. Çünkü bu devirde ilk gayretler, Nil vadisine insan eliyle şekil vermek, yani daha iyi oturulacak bir hale getirmek için yapılmıştır. Bunu gerçekleştirebilmek için iki şey lazımdı: Biri bataklıkları kurutmak diğeri de Nil nehrinin taşması sonra erdikten sonra, tarlaları sulamak için fazla suları depolamak Mısır çöl kuşağı içinde bulunduğu için buraya pek az yağmur düşer. Bu yüzdendir ki, Mısır'da ziraat yalnız ve yalnız her yıl periyodik olarak meydana gelen taşmalarla mümkün olur.

Mısır'ın ilk neolitik sakinleri, Nil kıyılarındaki dar şerit araziyi ekip biçmekle yetiniyorlardı. Fakat zamanla nüfus arttıkça bu arazi yetmemeye başladı. Böylece yavaş yavaş kanallar ve havuzlar açma sistemi gelişti ve Mısır muazzam ve bereketli bir vaha haline geldi. Bu türden teşebbüslerin daha neolitik devirde başlaması çok dikkat çekicidir. İşte bu neolitik köylerin en eskisi Orta Mısır'ın batısında ki Fayyum Gölü'nün kıyısında keşfedilmiştir. Diğer taraftan Fayyum'dan yüzlerce kilometre uzakta bulunan Delta bölgesindeki Merim'de başka bir neolitik yerleşme merkezi ortaya çıkarılmıştır ki, bütün bu yerleşmeler bize Aşağı Mısır'ın (Kuzey Mısır), neolitik devirlerden beri iskan edildiğini gösterir. Kazılardan anlaşıldığına göre, Merimdekilerin evleri yalnız gecelemek için toprağın içine açılmış hendekler şeklinde idi ve bu evlerin üzerileri hasırlarla örtülmüştü. İki veya üç kişinin oturabileceği büyüklükteki bu evler, Merimdekilerin yerleşik bir köy hayatı yaşadıklarını göstermektedir. Hayvanların barındığı ağıllar ile fırınlar, genellikle evlerin dışında bulunuyordu. Merim'de sakinlerinin hasır sepetlerinden yapılmış zahire ambarları bile bulunmuştur. Demek oluyor ki bu halk, ekin ekmesini ve toplayıp değerlendirmesini biliyordu. Merim'in neolitik sakinleri, ölülerini yaşadıkları çevrenin içine gömüyorlardı (intermuros gömme tipi). Ölülerin yanına yiyeceklerden ibaret basit hediyeler konuluyordu. Mezarlarda bulunan keramikler elde yapılmış olup nadiren çizgi motifleriyle nakışlı idiler. Yüksek ayaklı kase ve tabaklarla, özellikle Mısır için karakteristik olan kilden yapılmış kısa saplı kaşıklar belli başlı kap şekillerini oluşturmakta idiler. Merim kültürü ve medeniyeti henüz tanımıyordu. Yukarı Mısır'a gelince burada Deir Tasa'da neolitik bir yerleşme keşfedilmiştir. Daha güneyde Hartum civarında da birçok neolitik köyler bulunmuştur. Böylece Mısır neolitik medeniyetini kuzey Mısır'da Merim, Orta Mısır'da Fayyum ve Güney Mısır'da da Tasa yerleşmeleri temsil ederler. Neolitik devirden sonra Mısır, taş kaplar ve taş aletler yanında az miktarda madenin de kullanıldığı Kalkolitik devre girer. Kalkolitik devir Mısır kültürünü neolitik devirden ayırmak hemen hemen imkansızdır. Kalkolitik devir kültürü Yukarı ve Aşağı Mısır'dan ayrı gelişir. Bu kültürlere predinastik devir ya da sülaleler öncesi devir medeniyeti denilir. Sülaleler öncesi devir medeniyetinin en iyi örneğini Mısır'ın eski idare merkezi Teb civarında keşfedilen Negade kazı yeri vermiştir. Mısır predinastik kültürü bir köy kültürüdür. Mısır halkı evvelden olduğu gibi bu devirde de yine oval biçimli sazlardan yapılmış kulübelerde oturuyordu. Halkın en önemli geçim kaynakları ziraat ve avcılıktı. Bu devrin sosyal durumunu ise seramikler üzerindeki resimlerden öğrenebiliyoruz.

M.ö. 3500'lerden itibaren Mısır, tam anlamıyla maden devrine girmiştir, denilebilir. Zira bu dönemde, bakır madeninin kullanım alanı genişlemiştir. İğne, çengelli iğne , balık oltaları ve bir kısım ziynet eşyaları, Nil deltasında maden endüstrisinin başladığına işaret etmektedir. Arkeolojik buluntulara göre, tarımla geçinen toplum, toprağa bağlanarak ilk köyleri kurmuş ve bunlar kalkolitik devrin ortalarından itibaren büyük yerleşim merkezleri haline gelmişlerdir. Bu yerleşim merkezleri de birer ikişer birleşmek suretiyle eyaletleri meydana getirmişlerdir. Eski Yunanlılar bu eyaletlere nom adını vermişlerdir. Bu nomların ayrı ayrı totemler çevresinde toplanarak siyasi bağımsızlığa kavuştukları sanılmaktadır. Her nomun kartal, yılan, köpek gibi bir tanrı simgesi vardı. Yine her nomun kendine has bir dili, mitosu ya da mitosları vardı. Nomların başında nom başkanları bulunuyordu. Nom başkanın fiziki açıdan olduğu kadar, maddi açıdan da güçlü olması gerekiyordu. İşte bu nom başkanları arasında m.ö. dört bininci yılın sonlarına doğru kıyasıya bir hakimiyet mücadelesi başladı. Bu mücadeleler neticesinde Horüse (şahin tanrı) tapanlar sülalesinden Menes, öteki nom beylerini teker teker yenerek Aşağı ve Yukarı Mısır'ı tek bir yönetim altında birleştirmeyi başardı. Aşağı yukarı aynı tarihlerde (m.ö. 3200'ler) Mısır ülkesi, kendine has bir yazı sistemi olan hiyeroglif yazıyı keşfetmek suretiyle tarihi devirlere de kucak açmış oluyordu.

Bunları da okumak isteyebilirsiniz

Hiç yorum yok

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir