Biz Değil Miydik?
İnsanı asıl yaralayan o gülerek hatırladığımız,
Güzel anıların muhataplarının artık hayatımızda olamaması değil,
Ozaman da gerçek olup olmadıklarından emin olamamak.
Sahi biz değil miydik? Birinin derdine ikisi dertlenen,
Karnı ağrıyana kadar birlikte gülen, birbirini tamamlayan…
Biz değil miydik? En saklı yaralarını kanatmak
pahasına paylaşan. Korku koridorlarında yolunu kaybedecekken,
– ben buradayım – deyip cesaret veren
ve cesaret bulan.
Çıkarsız sevip sevilen…
Ben oradaydım eminim, peki sen?
Sen yok muydun? Hiç olmadın mı?
Nerede yanlış yaptım da beni cevapsız sorularla
yalnız bıraktın, bilmiyorum.
Beni ne kadar acıttığının farkında mısın? Ya da bu
umurunda mı onu da bilmiyorum.
Zaten sonrasında seni kimlerden sorduysam
“O, bildiğimiz gibi değilmiş” dediler.
Belki de bildiğim gibi “böyleydin”.
İç ses: böyle olmana rağmen seni özlüyor olmak kalbimi kırıyor…
Yaramın Eşi
“Yaran yok diye kimsenin kabuğunu deşme.”
Ben bu dizeye can evimden vuruldum.
…
Eski bir öykünün tanıdık kıssadan hissesidir malumunuz.
Oğlan elinde kağıt kesip durmuş kızı, her yer kan.
Kız avuçları göğe bakan bekleyip durmuş oğlanı, her yer tuz.
Körelmiş kağıtlar, kapanmış avuçlar.
Aralarında billur duvar;
Oğlanın istediği zaman gelip gittiği ,
Kızın çarpıp çürüdüğü…
Nereden baksan adaletsizlik, nereden baksan eşitsizlik.
Zaten aşkın öldüğü öyküde insanlığın esâmesi mi okunur ki hakkı hukuku olsun?
…
Velhâsılı deşme kabuğunu, sende değil benim “yaramın eşi”.
Bir yanıt yazın