Bugün 10 Kasım 2021 günlerden Çarşamba. Atatürk’ün vefatının üzerinden 83 yıl geçti. Ülkemizde o günden bugüne gerek sosyal gerek teknolojik gerekse politik olarak seksen üç yıl öncesinin şartlarında hayal etmesi zor olan devrim niteliğinde gelişmeler yaşandı. Fakat yaşanılan tüm gelişmelere ve geçen bunca zamana rağmen Atatürk’ün düşlediği Türkiye’nin çok uzağında kaldığımızı söylesem yanılmış olmam galiba.
Vefatının üzerinden 83 yıl geçmesine rağmen onu ve hayallerini anlamak şöyle dursun bugün bile salt ideolojik kaygılar ile bir kesim Atatürk’ü abartılı propagandalarla ilahlaştırmaya çalışırken diğer bir kesim ise ucuz, mesnetsiz ve menfur iddialarla ona çamur atmaya çalışıyor. Milli mücadelenin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu olan ve adı dünya tarihine geçmiş bir lidere iftira ve içi boş iddialarla saldırmak ne kadar tehlikeli ve yanlış ise “Atatürk” isminin önüne konulan sıfatların “en” zarfı ile süslenerek abartı ile sunulması da aynı derecede tehlikeli ve yanlıştır.
1.Dünya Savaşının kaybedilmesinden sonra İtilaf Devletlerinin kendi aralarında taksim ettikleri Anadolu topraklarını işgal etmeleri üzerine Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının imkansızlık, yokluk ve İstanbul’un bile işgal altında olduğu bir ortamda başlattığı Milli Mücadelenin başarı ile sonuçlanması Türk milletinin kurtuluşu değil midir ? Atatürk, Türk milletinin küllerinden doğmasını sağlamasının yanında milli mücadelenin bitmesinden sonra “Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz.” diyerek; siyasal, toplumsal, hukuk, ekonomik, eğitim ve ahlak alanlarında devrimler yaparak devlet olmanın gereklerini yerine getirip Türkiye Cumhuriyet’nin sağlam temeller üzerinde yükselmesinin önünü açmıştır.
Ömrününün büyük kısmını cephelerde geçiren Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diyerek barışın önemine vurgu yaparken, bizler onun kurduğu ülkede onu anlamak yerine onun üzerinden kavga etmeye devam ediyoruz. Her insanın doğruları ve yanlışları olabileceği gibi bizim gibi etten ve kemikten olan Atatürk’ün de doğrularının yanında yanlışlarının olabileceğini kabul etmeliyiz. Fakat o dönemin konjonktüründe hangi sorunların ne şartlar altında çözülmeye çalışıldığını anlamak çok güç. Bu yüzden keskin ve iftiraya varan düşüncelerle Atatürk’ü suçlamak akıl ve insaf sahibi birinin yapacağı şeyler olmasa gerek.
“Türk milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmanın yegâne koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiç bir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” diyerek sömürgeci devletlerin bütün planlarını bozup bizlere üniter ve bağımsız bir devlet inşa eden Atatürk’ü anlamak için şu an hala sömürülmekte olan Afrika ve Ortadoğu ülkelerine bakmamız yeterli iken bizler onu rakı kadehi ile suçlayıp, heykellerle müdafaa etmeye çalışıyoruz. 57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, koca bir ülke ve milyonlarca özgür insan sığdırmış lider, sığ ve mesnetsiz iddialarla suçlanırken yine aynı liderin sözüm ona sevenleri rakı sofralarında ve heykel önlerinde poz verip “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” nidaları ile onu savunduklarını sanıyorlar. Her iki kesimin de Atatürk’ün ideallerine, fikirlerine saygısızlık ettiklerini ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin âli menfaatlerine büyük zararlar verebileceklerini düşünüyorum.
10 Kasım 1938’den bu güne kadar ideolojik düşünceler ile Atatürk’e hakaret eden ve yine aynı kaygılar ile onu kendi sapkınlıklarına paravan yapmaya çalışan yığınlar her dönemde onu gerçekten anlayan ve ideallerini benimseyen evlatlarının mermer gibi iradeleri, kale gibi fikirleri ile karşılaşmış ve gerekli cevabı en iyi şekilde almışlardır.
Ben herhangi bir kimsenin Atatürk’ü ciddi ölçüler içinde bir saat, iki saat tenkit etmesini büyük bir dikkatle hatta hayranlıkla dinleyebilirim. Fakat kendini bilmez birinin Atatürk’e tek bir kelime ile hakaret etmesine tahammül gösteremem.
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, fikirleri ve duyguları ile anlamak ümidi ile hürmetlerimi arz ederim.
Rahmet, özlem ve dua ile anıyoruz Paşam.
Hiç yorum yok